Sitemize destek vermek için aşağıdaki kodları sitenizin ana sayfasında uygun bir yere yapıştırabilirsiniz.

22 Ekim 2007 Pazartesi

Kış mevsimi yok olacak

Önümüzdeki 100 yıl içerisinde, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu birçok bölge sıcakların etkisine girecek
Kış mevsimi yok olacak

Bilim adamlarına göre, 2030 yılında Türkiye'nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. 2080'de ise Avrupa'da sıcak yazların, kuraklığın ve ağır sağanakların yaşanacağı tahmin ediliyor. Bu gelişme, doğanın dengesini alt üst ederken, insanlığın geleceğini de tehdit ediyor.

www.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışmasıwww.r10.net küresel ısınmaya hayır seo yarışması


Son yıllarda, özellikle Avrupa'da görülmeye başlayan yoğun sıcak hava dalgaları, fırtınalar, seller, kuraklık ve diğer olağanüstü hava koşulları tarımdan sanayiye kadar insan yaşamının bir çok alanın olumsuz yönde etkiliyor. Bütün bu gelişmelerin küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıktığını savunan bilim adamları, bu ve benzer değişimlere uyum sağlanamadığı taktirde insan sağlığı ve yaşamı üzerine sonuçları son derece korkutucu olan boyutlara varabileceğini belirtiyorlar. Uzmanlara göre, küresel ısınmanın en önde gelen nedeni ise sanayinin hızlı gelişmesi. Bu yolla doğaya bırakılan gazlar, atmosferin yapısını tamir olunmaz bir şekilde değiştiriyor.

Atmosferdeki karbon dioksit ve diğer sera gazlarının artmasının ulaştığı birikim düzeyi, sanayi devriminden bu yana hızla yükseldi.

Avrupa Çevre Ajansı'nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı bir rapor da bu görüşleri destekler nitelikte. Rapora göre, atmosferdeki karbondioksit oranı, 420 bin yıldan bu yana en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. Bu sanayi devriminden beri de yüzde 34 oranında arttığı anlamına geliyor. Kuzey Avrupa'da yaşanan daha ılıman iklim ve güneyde görülen kuraklık, bazı bölgelerde tarımı tehdit ediyor. Daha sık ve daha yoğun yaşanan sıcak dalgaları ise yaşlılar ve hastaların sağlığı üzerinde olumsuz etki yaratıyor. 2005'de İsviçre Alpleri'nde eriyen buzulların dörtte üçü yok olacak. Deniz seviyesi de yükselecek. Tüm bunlar, son 50 yılda karbondioksit gazlarının salınımı sonucu meydana gelen küresel ısınmayla ilgili elde bulunan somut deliller. İklimdeki değişimlerin ne kadar yıkıcı olacağı, 2002'de meydana gelen sellerden ve 2003 yaz aylarında gelen sıcak dalgasından açıkça görüldü.



Avrupa hızla ısınıyor
Küresel ısının her on yılda 0.2 derece arttığı biliniyor, ancak Avrupa küresel ortalamadan daha hızlı ısınıyor. Son yüz yılda ortalama ısı 0.95 derece santigrat artmış durumda. Bu yüzyılda ise ısınmanın 2-6.3 arası artması bekleniyor.

Avrupa Çevre Ajansı'nın raporuna göre, iklim değişikliğinin Avrupa'daki etkileri şöyle: 1980'li yıllarda yaşanan felaketler sel, fırtına, sıcak dalgası ve kuraklık iken, 1990'lı yıllarda iklim bağlantılı afetlerin sayısı ikiye katlandı. 2003'te tür olayların ekonomik kaybı 11 milyar dolara yükseldi. Avrupa'da her yıl yaşanan sellerin sayısı da, bundan etkilenen insan sayısı da yükseliyor. İklim değişikliği Avrupa'nın çeşitli yerlerinde bazı canlıların nüfusunun azalmasına yol açtı. Bazı bitkiler neredeyse yok oldu ya da olmak üzere. Örneğin geçtiğimiz günlerde Floransa'da düzenlenen Uluslararası Jeoloji Kongresi'ne katılan bilim adamlarının açıkladıkları raporlara göre, 50 yıl içerisinde Chianti şaraplarıyla ünlü Toskana bölgesinde yetişen üzüm çeşidi ısının artması nedeniyle tadını, rengini ve kokusunu kaybedecek.

Avrupa Çevre Ajansı'nın yayınladığı raporda yer verilen diğer bilgiler ise şöyle: Avrupa'nın dokuz buzul bölgesindeki buzullar son 5000 yılın en düşük seviyesinde. Avrupa'da deniz seviyesi geçtiğimiz yüzyılda, yılda 0.8-3 mm yükseldi. Bu yüzyılda ise yükselişin 2-4 katı hızla olacağı tahmin ediliyor. 2080 yılında Avrupa'da kış mevsiminin tamamen yok olacağı, onun yerine sıcak yazları, kuraklığın ve ağır sağanakların geleceği tahmin ediliyor.

Küresel sera gazı salımlarını azaltmaya yönelik yasal yükümlülükleri belirleyen ve Aralık 1997 tarihinde düzenlenen Kyoto Protokolü'nün bugüne kadar yürürlüğe giremeyişi de küresel ısınmanın önemli nedenlerinden birisi. Protokolün yürürlüğe giriş şartlarından birisi, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ne taraf olan en az 55 ülkenin imzasının gerekliliği. Ancak bu rakamın bulunması da yetmiyor.

Bu 55 ülkenin arasında, gelişmiş ülkelerin 1990 yılı toplam karbondioksit salımlarının en az yüzde 55'inden sorumlu sanayileşmiş ülkelerin de bulunması gerekmekte. 1990 yılı karbondioksit salımlarında yüzde 36.1 gibi büyük bir paya sahip olan ABD, Mart 2001'de ülkesinin ekonomik çıkarlarına olumsuz etkisi olacağını ileri sürerek KP'ye taraf olmayacağını açıkladı. Bu açıklamayla, geleceği tehlikeye giren Kyoto Protokolü'nün, ABD olmadan da yürürlüğe girebilmesi için uluslararası topluluğun çabaları sürmekte. Bu noktada, 1990 yılı karbondioksit salımlarında yüzde 17.1'lik paya sahip olan Rusya'nın, protokolü onaylaması, Kyoto Protokolü'nün yürürlüğe girebilmesi bakımından çok önemli görülmekte. Ancak, ekonomik ve politik nedenlerle Rusya da imza atmak konusunda son derece isteksiz davranıyor.


Türkiye felaketin neresinde?
Greenpeace Akdeniz, Türkiye Enerji Kampanyası Sorumlusu Özgür Gürbüz, küresel ısınma sorununun bugün ve gelecek dönemde Türkiye'ye nasıl etkileyeceği konusunda şunları söylüyor:

"Küresel ısınma tehdidi birçok ürünün yetişememesi, zaten zor durumda olan tarım sektörünün bir başka darboğaza gireceği anlamına geliyor. Gelişmiş ülkeler küresel ısınma yüzünden meydana gelecek zararları en azından maddi olarak karşılama hazırlığı içindeyken, Türkiye'de bunun sektörel bir kriz olacağını öngörmek çok zor değil. Özellikle topraktaki nem oranının düşmesi, yüzde 29 oranında bulunan ekilebilen topraklarımızı daha da azaltacak. 2003 yılında Avrupa ile beraber en sıcak yazlarından birini yaşayan Türkiye, bir yıl sonra İstanbul'da, son 50 yılın en soğuk kışını ve son 10 yılın en şiddetli yağışlarına şahit olacak. Ani hava değişimleri, uçlarda gezen sıcaklıklar giderek günlük hayatımızın bir parçası olacak."

İTÜ Meteoroloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu ise, Türkiye için gelecek senaryolarını anlatırken şu bilgileri veriyor: "Hükümetler arası İklim Değişim Paneli (IPCC) Küresel İklim Modelleri ile yapılan projeksiyonlara göre, 2030 yılında Türkiye'nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek. Türkiye'deki sıcaklıklar kışın 2 derece, yazın ise 2 ila 3 derece arasında bir değerde artacak. Yağışlar kışın yüzde 10'luk bir artış gösterirken yaz mevsiminde yüzde 5 ile 15 azalacak. Ayrıca yazın toprak neminin de yüzde 15 ile 25 arasında bir değerde azalacağı tahmin ediliyor. Akdeniz havzasındaki su seviyesinde 2030 yılına kadar 18 cm - 12 cm'lik, 2050 yılına kadar 38 cm - 14 cm'lik ve 2100 yılına kadar 65 - 35 cm'lik bir yükselme görülecek."


Sağlığımız tehdit altında
İstanbul Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle, küresel ısınmaya bağlı olarak ortaya çıkan ve insan sağlığını tehdit eden sorunları söyle anlatıyor: "Küresel ısınmayla birlikte ortaya çıkan ani hava değişimleri insan sağlığını bire bir etkilemekte. Yaz aylarında görülen normal üstü sıcak dalgaları kalp ve damar hastalıklarında patlamalara neden oluyor. Yine kalp ve damar sisteminin etkilenmesinden kaynaklanan felçlerin artığını görüyoruz. Örneğin İstanbul'da normal şartlarda yaz aylarında kalp krizi görülme sıklığının 1 değerinde olduğunu kabul ettiğimizde, ani sıcak dalgalarının olduğu dönemlerde bunun 4'e çıktığını görüyoruz. Bunun yanında solunum sisteminde de ölüme varan sorunlar ortaya çıkmakta. Küresel ısınmanın dolaylı etkileri de insanları etkileyebiliyor. Örneğin bu nedenle ortaya çıkan sel baskınları, kasırgalar gibi felaketler insanları evsiz, yiyeceksiz bırakıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına bakıldığında bu gibi nedenlerle dünyada açlık çeken insanların sayısında bir artış olduğunu gözlemleniyor. Bunun dışında bizlerin vektör olarak tanımladığımız ve insanlara diğer canlılardan geçen hastalıkların görülme sıklığındaki artış da bir tehlike olarak karşımızda duruyor. Bunların başında sıtma geliyor. Sıtma daha çok tropikal bölgelerde görülen bir hastalıkken, dünyada bunun görülme dağılımında son dönemde dikkate değer bir değişme olduğu gözlemleniyor. Yapılan çalışmalar sonucunda kökü kazınmış olan hastalığın, o bölgelerde yeniden ortaya çıktığını görüyoruz."

Güçlü ÖZGAN Tempo